25 Nisan 2011 Pazartesi

Şu DİL de neyin nesi?

İsa seninle ilk tartışmamızın konusu, ebedi tartışma meselemiz dil olsun :)
Sence dil nedir? Bir de tam ne sorduğumu anlaman için İngilizcesini yazayım: What is the nature of the language according to you?

3 yorum:

  1. İsa da İsa:
    (İsa giriş yapamadı, onun yazısını ben ekliyorum.)

    "Evet bence güzel oldu. Dil kesinlikle çokanlamlı bir kavram. Bazı ilşkilendirmeleri sökemezsek neyi tartıştığımızı bilemeyiz. O zaman başlayalım

    Bir iletişim aracı olarak dil... Bu genel olarak kabul gören görüştür. Dikkat edilmesi gereken bu tanımın içinden baktığımızda neredeyse her şeyin dil olduğudur... Aramızda kalsın anlamında bir göz kırpması, Senin düşmanın değilim anlamında bir gülücük, Ben bu sürünün liderim anlamında bir bağırış... Ancak her şey dilse bu tanım değersizdir. Daha derinlikli bir tanıma ihtiyacımız var.

    Devam edelim. Sanırım burada bizim bu tartışmayı yapmamızın sebebi daha dar bir anlamda dili anlamak. yani insan dilini, ve insan türünün bu özelliğe sahip olmak vesilesiyle nelere sahip olduğunu. O zaman soru şöyle değiştirilmesi gerek: "insan dili" nedir?

    İşaret dilinde işaret konuşma dilinde ses vardır. Şimdilik bu önemli gerçeği göz ardı ederek dilin her türlü çıktıya dönüşme şekline ses diyecem. Sürekli ses ve işaret demek istemiyorum.

    O halde dili anlam ile ses arasındaki bir ilişkidir. Ancak daha önemlisi insan dili anlam ve ses arasındaki "üretici" bir ilişkidir.

    Descartes'in de gözlemlediği gibi insanlar hiç duymadığı cümleleri kurarlar, hiç duymadıkları cümleleri anlarlar. bu inanılmaz bir yetenektir ve dilin "üretici" bir sistem olduğunun kanıtıdır. Soru şu: bu üretici sistemin yapısına dair nasıl bilgi edinebiliriz? Şimdilik cevaplamıyorum.

    Tanımı biraz da sıkıştırmak için "cümle" kavramını da ortaya atalım. Bence cümle sorusu temel olarak dil üretiminin nasıl durduğu sorusudur. Ama bu konu da şimdilik dursun. Şöyle diyelim:

    "dil ses ile anlam arasında üretici bir ilişkidir. bu ilişki cümleler üzerinden kurulur"

    saç baş yolmadan böyle kısa bir yanıt verilebilir diye umuyorum. ne dersin?"

    YanıtlaSil
  2. Gökhan da Gökhan:

    Katkın için teşekkürler İsa. Ben senin tanımın üzerinden bir yerlere gitmeye çalışacağım, kendi alanlarıma deyip, sorular sorarak tanımı deşmeye çalışacağım. Bakalım neler olacak:

    "dil ses ile anlam arasında üretici bir ilişkidir. bu ilişki cümleler üzerinden kurulur"

    Önce "mekanizma" diye bir kelime kullanacağım, ama kullanırken müthiş bir kesinlikte kullanamayacağım, ancak şunu diyebilirim: mekanizma, bir şeyin yeniden üretilmesini sağlayan bir sistemdir. Burada "yeniden üretmek" önemli. Hatta mevzu bahis dil ise buna "yaratıcı yeniden üretme" diyelim.

    Şimdi bu işin nasıl yapıldığı üzerine spekülatif gideyim:
    Eğer dil "ses ile anlam arasında üretici bir ilişki" ise şöyle şeylerin olması muhtemel:

    1)- sesi üreten bir mekanizma
    2)- anlamı üreten bir mekanizma
    3)- bunlar arasında ilişki kuran bir mekanizma

    (Dilin üretilişini basit yapılara böldüm, çok daha karışık sistemler devrede olabilir)

    Bu noktadan devam edebilmek için şu soruya ne yanıt verdiğimiz önemli: Dil yetisi doğuştan mı gelir, yoksa deneyimcilerin iddia ettiği üzere doğuştan sonra mı edinilir?

    Sanırım biz ilk seçeneği kabul ediyoruz. İkinci seçeneği neden reddettiğimizi başka zaman tartışabiliriz.

    Devam etmeden önce bir soru daha sorup cevaplamaya çalışmak lazım sanırım. Dil kendi içindeki alt-mekanizmalardan bağımsız mı hareket ediyor? Yoksa dil başka üst mekanizmaların bir parçası mı? Örneğin dil ile insan belleği arasında nasıl bir ilişki vardır? Bellek dile sadece leksikon bilgisi mi sağlıyor? Beri yanda da düşünce var? Düşünce-dil-bellek üçgeni arasında nasıl bir hiyerarşik ilişki var? Peki, ya koca zihin?

    Peki, daha yolun başındayız, öğrenecek çok şey var!

    Dilin doğuştan olduğunu kabul ettikten sonra varlığının nedenini sorunsallaştıralım. Dil denen olgu/varlık neden var? Bunun evrimsel bir dayanağı var mı?

    Konu fazla dağılmadan başa dönüyorum. Ve ikinci mekanizma hakkında sorular yöneltmek istiyorum. İkinci mekanizma, yani anlam mekanizması ilginç doğrusu. Çünkü sanki insanlarda şöyle bir düşünüş var: dilin ses olarak dışarı çıkabilmesi için önce insanın zihninde (ya da beyninde artık neredeyse?) bir anlam evreni olması gerekiyor. Yani anlamsallık önceleniyor. Ve bu anlamsallıktan sentaks vasıtasıyla sonsuz bir üreticilik doğuyor. O halde bebeklerdeki dile dönmek gerek. Bir yaşındaki bir bebeğin çıkardığı seslerde tutarlı bir üreticilik var mı? Bir de insan beyni uzunca bir süre gelişiyor, yeni nöronlar, sinaptik yollar oluşuyor ve sonunda yirmili otuzlu yaşlarda olgun insan beyni oluşuyor, o zamana kadar bu mekanizmalar nasıl değişiklikler gösteriyor. Seslerin bir kalıba girdiği aşikar, hatta muhtemel kalıplardan bir tanesine girmesi bizim resmi dillerimizi oluşturuyor. Kalıba giriş de iletişimi olanaklı kılıyor.

    Doğada yanlız başına büyüyecek bir çocuğun dil gelişimi nasıl olurdu, mesela. Kendi ses-nesne ilişkisini kendisi oluşturacağından, asla anlaşılamayacaktı, peki bunu bütün dünyayla aynı, evrensel bir sentaks ile mi yapacaktı?

    Dilin ana işlevi iletişim midir sorusu var bir de. Yoksa insanın kendi "ben"ini yaratmasında bir araç mı? David Hume'a göre insan zihnini yokladığında ben dediği şeyi asla bulamıyor. Dil bir bulma yanılsaması mı yaratıyor?

    Konuyu toparlayacaktım da böyle soruların saçılmış olması, bizi bir yerlere götürür tartışma babında o yüzden ucu açık bırakıyorum, bir de açıkçası kütüphane kapanacak çıkmak zorundayım :)

    YanıtlaSil
  3. selamlar
    bana facebooktan ulaşırsanız, sizi özlem pansiyoncular finalistleri için açtığımız gruba eklemek istiyorum.
    www.facebook.com/iyiki
    ümit orhan

    YanıtlaSil